11 Mayıs 2010 Salı

sessizlik!

Sürekli boğazımda bir yumruk hissediyorum. Harika bir patlama hissi karnımdan yukarı doğru fırlıyor boğazımdaki yumruğa takılıp yeniden aynı noktaya geri dönüyor. Hiçbir şey değişmiyor, herkes aynı. İster hayatına dünyanın en anlayışlı insanını al yada en merhametlisini yada her neyse artık hepsi aynı. Hepimiz aynıyız. Aşamadığımız, korktuğumuz şeyler söz konusu olunca neler çıkıyor/çıkamıyor ağzımızdan.
Herkesin ağzı var, herkeste bir fikir. En iyileri, en mantıklıları, en doğruları.. Kafama dikilmeye çalışan onlarca şeyle insanlar daha da yük yaratıyor yüreğimde farkında değiller. Biraz uzak kalabilseler, biraz beni kendimle bırakabilseler. Hepsi ama bir kaçından bahsetmiyorum. Böyle gitti mi hepsi gitmeli hem ben anlamalıyım hem onlar.
Mesela ilk gün yataktan hiç çıkmamalıyım. Sonraki günse sabahtan akşama bahçede oturmalıyım. Sadece bu ama, başka hiçbir eyleme kurban gitmemeli zihnim. Tamamen boşlukta olmalı. Adım adım gitmeli, zorlanmadan. Ruhuma sürtmeden. Günlerce süren baş ağrılarım durmalı, aylardır gördüğüm kabuslar bitmeli, içimde hoplayan o pis düşünceler beni terk etmeli. Yenilenmeliyim. Yeniden yaratmalıyım içimdeki eski ve gerçek beni. Nasıl, ne zaman bilmiyorum ancak bir gün gerçekleşecek bu. O zamana kadar kalbini kırdığım, kıracağım, hayatımdan çıkartmak zorunda kalacağım tüm insanlardan beni affetmelerini istiyorum. Hayat gerçekten güzel… bırakalım da hepimiz kendi kendime yaratalım kaderlerimizi.

2 Mayıs 2010 Pazar

iç-dış

Bir keresinde ablamın beni evde tek başıma bıraktıktan sonra morarana kadar ağladığımı hatırlıyorum. Sonra annem beni hamburgerciye götürmedi diye ağladığımı hatırlıyorum. annem beni anaokulundan almaya geldiğinde eve gitmemek için ağladığımı hatırlıyorum. ablamın yaptığı bir şey yüzünden henüz 6 yaşında olmama rağmen alttan almam gerektiğini söyleyen babama inat olsun diye ağladığımı hatırlıyorum. çocukluk arkadaşımın beni ilkokul 2. sınıfta çıldırtmasından dolayı ağladığımı hatırlıyorum. Yeni taşındığımız yerde arkadaşım yok diye ağladığımı hatırlıyorum. Sonra patenlerim yok diye ağladığımı hatırlıyorum. Orta okulda ağlama numaraları yaptığımı hatırlıyorum. Yavaş yavaş ağlayamadığımı hatırlıyorum. Ve liseye geldiğimde duygularımın donuklaştığını hatırlıyorum. En yakınımdakinin bu dünyadan uzaklaşmasına karşılık gözlerimden akamayan yaşları hatırlıyorum. Ergenlik tartışmalarını hiç yaşayamayıp her seferinde içime atmaktan bunalıp ağlamak için köşeme çekildiğimde gözümden akamayan lanet yaşları hatırlıyorum. 5 yıl boyunca hiç ağlamayıp sert tavırlarla ne yaptığımı bilmeden dolaştığımı hatırlıyorum. Kendime ne kadar zarar verdiğimi henüz anlıyorum. Sonrasında hayatımda hiç yaşamadığım kadar gereksiz şeyler yaşayıp hayatımda bile olmayan biri tarafından cezalandırılıyorum .5 yılın acısını 15 günde çıkartıyorum. Yaşadığım gökkuşağının kıvrımlarında oynarken yere çakılıyorum. Tırmanmak için çırpınıyorum ama herkes benim durduğum yere ait olduğumu düşünüyor. Ve ağladığımı hatırlıyorum. Yıllar sonra yeniden ağlayabildiğimi hatırlayıp seviniyorum ki bu seferde durduramıyorum hiçbir şeyi. Kafamdaki çığlıkları susturamıyorum, benimle sürekli konuşan sesi susturamıyorum. Etrafa gülerken içimde kopan fırtınaları anlatamıyorum. Yolumdan sapmış gibi gözükmemek için yine esiri oluyorum bedenimin. Saklıyorum yine duygularımı. Ama ağlayabiliyorum, bu da bir ilerleme.. kim inanırdı küçücük bir taşın bu kadar yara açacağını vücudumda, ruhumda…