28 Nisan 2010 Çarşamba

yirmisekiz

Ve bir küçük kadın hayata geliyor... Küçücük bir evde kendi hayalleriyle yaşıyor. O küçük siyah kapısını açmaya korkuyor gelenlere. Geçmişteki yanılgıları kilit yapmış kapısına eli bile gitmiyor açmaya.

Bu küçük kadın yarattığı dünyasında uçuyor her gece, bilmediği diyarlara. Olmadık kişiler sokuyor rüyalarına, öpüyor onları. Ertesi gece başka birini alıyor yanına, takıp koluna geziyor meydanlarda. Sonraki günse yine kilidi vuruyor kapısına. Yavaşça açıyor yorganını ve giriyor buz gibi yatağına.

Gün ışığı bile giremiyor onun evine. O da bir özlem onun için, bir hatırlayış, eski bir acı. Kim bilir hangi güneşten kaçarken gölgelere sığındı yıllar önce yada kim bilir hangi gölgede ürperip attı kendini güneşe..

Ve bu küçük kadın bir gece bir ürpertiyle uyanıyor. Işığı yakıyor, baş ucunda her zaman duran sudan bir yudum alıyor. Nefes alışlarını düzenlemeye çalışıyor. Işığı kapatıp yeniden uykuya dalıyor.

Ve “bir küçük kadın yalnızlığını paylaşıyor…” hissedebilmeyi özlediğini fark ediyor. Ruhundaki çatlaklara bir son verip en derin nefesini alıyor. Küçük evinden çıkıp atıyor kendini en kalabalık caddeye.

Kör düğüm oluyor,
Kopamıyor.
Ve küçük kadın, sanırım artık büyüyor.

2 Nisan 2010 Cuma

Giderler. Hiç düşünmeden giderler. Duygular gider, sözcükler gider, yaşımız gider, göz yaşlarımız gider ve insanlar gider. En çok hangisinin yolculuğudur bizi üzen. En çok hangisini özler ki insan yada en çok hangisine ihtiyaç duyar ayrılıklardan sonra. Kimi zaman o duygulardan uzaklaşmak için içmediğimiz şarap, yemediğimiz çikolata kalmaz. Ağzımızdan çıkmasın diye sözcükler kendimizle kavga ederiz. Gülücüklerle yepyeni bir yaşa girer ertesi günse ömrümüzden bir gün daha eksildi diye debeleniriz. Kimi zaman kurtuluştur göz yaşlarımız, bir rahatlama, yükseliş. Kimi zamansa güçsüzlüğün ifadesidir. Göstermek istemeyiz herkese o yaşları. bir köşede çığlıklarımızla boğmak isteriz o sessizliği.
Ve insanlar gider. Sanırım en çokta yaralayan o olur ruhları. Düzenleri altüst eden zamansız gidişler, planlı gidişler.. orada olmasını çok isteyip yüzüne tükürüklerle savurduğumuz defolları hak eden insan/insanlar. Hak ettiği halde gidişini yanımızda kalmasını istemek ne kadar acı bir duygudur. İnsanın kişiliğini yoran, gücünü emen.. zehrini hızla yayan ve her adımında daha da yaşlandıran. Yüzündeki çizgilerin biricik sebebi olan o insan.. ruhları olgunlaştıran, uzaklaştıran, tanışmadığı duyguların içine atıp kaçan. Tüm duyguların dürtmelerine maruz kalıp ayağa kalkmaya çalışan ruhlar. Kayıplar..
Artık tüm ruhlar kayıp.